Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi AD Öğretim Üyesi
Obezite tüm dünya ülkelerini etkileyen, adeta sessiz pandemi olarak yaygınlaşan çok önemli bir sorun ve dünyayı bu denli etkileyen daha büyük bir sorun yok. Türkiye’ de Sağlık Bakanlığı’nın açıklamış olduğu son bilgilere göre, Beden Kitle İndeksi (Vücut kitle indeksi, vücut ağırlığının boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle (kg/m²) hesaplanır. ) 30’un üzerinde olan, yani obez olarak değerlendirilen kişilerin toplumdaki oranı %30, yani neredeyse 3 kişiden 1’i obezdir.
Obez hastalar hekimlere veya kliniklere her geçen gün daha fazla sayıda çözüm için başvurmaktadırlar. Obez bireylerde bazı psikososyal yaklaşımlar görülmektedir. Yıllar önce daha fazla görülen, ama son zamanlarda daha az görülen durum şudur; kişiler fazla kalori alarak “ben kilo aldım” söylemleri, onlarda bir zayıflık belirtisi olarak ifade edilmektedir. Obez bireyler “Ben çok fazla yiyorum, çok fazla kalori tüketiyorum, o yüzden obez oldum” şeklindeki gerçekliği ifade etmekten kaçınmaktadırlar ve genellikle obeziteden sorumlu suçladıkları bir organ söz konusudur. Maalesef bu açıdan da tiroid çok sık bir şekilde hastalar tarafından suçlanmaktadır. “Benim tiroid bezimle ilgili sorunum var, o yüzden zaman içerisinde kilo aldım” şeklinde sorunlarına bir neden yaratmaktadırlar.
Aslında basit testlerle bu savunmaların veya açıklamaların doğru olup olmadığı ortaya çıkmaktadır. Obezitenin genel olarak en büyük nedeni, tabii ki fazla kalori alımıdır. Fazla kalori alımına iten şeyler hem çevresel faktörler, hem de genetik faktörlerdir. Tiroid organı obeziteye neden olma açısından bu işin aslında küçük bir parçasıdır. Tiroid bezinin az çalışması (Hipotiroidi) obeziteye neden olur, obeziteyi tetikler. Çünkü başta çocuklar ve erişkinlerde tiroid çok önemli bir organdır.
Yetişkinlerde de tiroid bezinin çok önemli 2 ayrı görevi vardır. Bir tanesi, termoregülasyon, yani vücudumuzun termostat cihazıdır, vücudumuzun ısı dengesini sağlar. Vücudumuzun hep aynı ısıda olmasını, soğuk ortamda da, sıcak ortamda da vücudumuzun aynı ısıda kalmasını sağlar. İkinci önemli görevi de, bazal metabolik hız denilen, vücudun istirahat halinde harcadığı kaloriyi sağlamaktır. Yani biz 24 saat tv karşısında otursak ya da 24 saat uyusak dahi vücudumuz bir kalori harcamaktadır. Buna istirahat kalorisi ve bazal metabolik hız denilmektedir.
Eğer tiroid bezleri az çalışırsa, bu bazal metabolik hız da düşeceği için kişinin istirahat halinde harcadığı kalori de azalacağı için zaman içerisinde biriken kalori yükü kişide kilo ve daha sonra da tabii ki obezite hastalığı olarak ortaya çıkmaktadır. O halde tiroid bezinin az çalışması obezite oluşumunda önemli bir tetikleyici faktördür ve artık bu durum toplum tarafından da çok iyi bilinmektedir. Biz buna medikal dilde hipotiroidi adı verilmektedir. Hipotiroidi obeziteyi tetiklemektedir ama obezite araştırmasında neden hipotiroidi değilse, obezite tiroide bağlanamaz. Tiroid aslında bu konuda masum bir organdır. Az çalıştığı zamanda zaten gerekli tiroid hormon takviyeleri ile tiroid eksiklikleri karşılanarak, kişinin daha ileride kilo almasının da önüne geçilebilmektedir.
Tüm cerrahilerde olduğu gibi tiroid cerrahisinde bazı komplikasyonlar görülebilmektedir. Tiroid cerrahisinin, cerrah açısından şöyle bir sıkıntısı söz konusudur; yapılan ameliyatın olumsuzluklarını hasta anestezi etkisinden uyanır uyanmaz görebilmek mümkündür. Eğer hastanın organ komşuluklarında bulunan sinir ses tellerini hareket ettiren sinir, (saç teli kadar çok ince bir sinir ve tiroid bezinin hemen arkasında ilerlemektedir) cerrahi esnasında zarar görürse, hastanın ameliyattan sonra sesi kısılmakta ve bu durumu ses kısıklığı olarak hasta ifade etmektedir.
Yine tiroid bezinin önemli bir komşuluğu da paratiroid bezleridir. Bu paratiroid bezleri de vücudun kalsiyum dengesini sağlamaktadır. Tiroid ameliyatı sırasında paratiroid bezlerinin hasar görmesi veya yanlışlıkla alınmasına bağlı kalsiyum metabolizması dengesi olumsuz yönde etkileneceği için hipokalsemi adı verilen bir durum görülür. Hipokalsemi’de uyuşma, kasılma nöbetleri, kramplar gibi birtakım komplikasyonlar ortaya çıkar.
Yine önemli iki organla komşu tiroid bezinin hemen arkasında yerleşen trakea denilen nefes borusu ve özofagus denilen yemek borusu vardır. Gelişmiş cerrahi ve yetenekler ile artık trekea ve özofagus yaralanmaları hemen hemen hiç görülmemektedir, ancak bu hasarlanmalar olasılık dahilindedir. Ancak tiroid kanserlerinde bazen kanser etraf dokulara da yayılım gösterebilir ve cerrahi müdahaleler etraf organların müdahalesini ve yaralanma sonucunu doğurabilir.
Paratiroid denilen organ, mercimek tanesi kadar küçüktür. Bu minik organın damarları ve sinirleri de ancak büyüteçlerle görülebilecek kadar küçüktür. Bazen cerrahi müdahalelerde bu damarlara dokunmakla damarlarda geçici spazm adı verilen büzülmeler oluşmakta, ameliyattan birkaç saat sonra bu büzülme kendiliğinden açılabilmektedir.
Geçici hipokalsemi denilen, yani ameliyattan sonra 6 aya kadar ilaçlarla tedavi edilen, ama 6 aydan sonra tamamen düzelen tablo, literatürde %30’lar civarında ifade edilmekle birlikte aslında çok az görülen bir şey değildir. Ameliyatlardan sonra neredeyse 10 hastanın 3’ünde geçici bazen 1-2 hafta ama bazen 6 aya kadar uzamış kalsiyumlar verme ihtiyaçları oluşabilmektedir. Sıkıntılı durum isekalıcı hipokalsemi, kalıcı hipoparatiroididir. Bu durum artık paratiroid bezinin fonksiyonlarının yerine gelmeyeceği ve hastanın tiroid ameliyatlarından sonra ömür boyu kalsiyum ya da aktif D vitamini gibi ilaçlar kullanması gerektiği, literatürde %1 oranında görülen ve düşük bir komplikasyon olarak ifade edilen önemli bir durumdur.
Sinir hasarlarında ise, rekküren sinir denilen ve ameliyattan sonra hastanın ses kısıklığına yol açacak hasarlar ise; artık günümüzde gelişen teknolojilerle (Nöromonitör) ve anotominin ve sinirlerin varyasyonlarının çok iyi korunmasıyla çok nadir görülmektedir. Tiroid ameliyatları artık günümüzde genel bir safra kesesi, fıtık ameliyatı gibi komplikasyon oranları oldukça düşük, yüksek güvenilirlikle yapılan ameliyatlar arasına girmiştir.
Paratiroid bezi insanların %80’ininde 4 tane, %10-15’inde 5 tane olur. Çok nadiren 3 tane de olabilmektedir. Paratiroid bezleri pirinç tanesi, mercimek tanesi kadar büyüklükte ve normal ultrason tetkiki ile görülebilen bezler değildir. Ancak hastalandığında bir miktar boyutları büyüdüğünde görülebilir hale gelebilmektedirler. Burada da hassas görüntüleme imkânı sunabilen boyun ultrasonu hekimler için çok önemli, çok değerlidir.
Boyun ultrasonografisinde eğer paratiroid bezinde adenom denilen bir kitle var ise, yani bir ya da birkaç tane bezi etkileyen bir hastalık tipiyse, yeri de belliyse, ultrason ile lokalizeyse; cerrah ameliyat esnasında da, ultrasonografiden faydalanarak çok küçük kesiler ile çok kısa sürelerde bu ameliyatı tamamlayabilmektedir. Ancak sıkıntılı durum şudur; paratiroidlerin ikisi altta, ikisi ise üsttedir ve bazen alt paratiroidlerin yeri kişiden kişiye çok değişkenlik gösterebilmekte, göğüs boşluğu içerisinde yer alabilmekte, kalbin perikard denilen zarına yapışık olabilmektedirler. Paratiroid bezlerinin yerlerinin saptanmasında nükleer tıp incelemelerinden destek alınarak yerleşimler saptanabilmektedir.
Ankara Üniversitesi Nükleer Tıp Bölümü yaptığı sintigrafilerle son yıllarda ülkemizdeki birkaç merkezden bir tanesi konumundadır. Kendi geliştirdikleri radyoaktif maddelerle, PET denilen taramalarla ve özel bir pet taramasıyla da paratiroid organlarının yerini lokalize edip, ameliyatın spesifik bir alanda yapılabilmesini sağlamak için cerrahlara çok yardımcı olabilmektedirler.
Paratiroid bezlerini yerlerinin hiç lokalize edilemediği durumlarda bu ameliyatların hakikatten çok deneyimli ellerde yapılması gerekmektedir. Çünkü ameliyatta boyun cildi ve dokuları açılmakta, paratiroid bezlerinin olası yerleri yüksekten aşağıya doğru tek tek bakılarak, kontrol edilerek, tıpkı kumsalda iğne arar gibi paratiroid bezi bulunup çıkartılmaya çalışılmaktadır. Çıkartılan bezin de paratiroid bezi mi, lenf bezi mi olduğunu yine ameliyat esnasında çok hızlı patolojik incelemeleri ve hızlı laboratuvar analizleriyle değerlendirerek, ameliyat esnasında ameliyatın başarıyla sonuçlanıp sonuçlanmadığını cerrah görebilmektedir. Dolayısıyla, paratiroid ameliyatları, tiroid ameliyatları gibi hatta tiroid ameliyatlarından çok daha deneyim gerektiren ameliyatlar arasındadır. Çünkü cerrahlar her zaman ilk kez ameliyat bölgesine girmek istemektedirler, eğer daha önce açılıp kapatılan bir alansa, ikinci ameliyatta hatta üçüncü ameliyatlarda, başarı maalesef giderek düşmektedir.