Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum AD Öğretim Üyesi
Ama genel yerleşim yerleri genellikle rahmin etrafı, rahmin arkasındaki karın iç duvarı zarları, karın zarı, yine yumurtalıklarla rahmi birleştiren tüpler, yumurtalıklar ve bu organların etrafı olabilir.
Bazen yumurtalıklarda kist şeklinde ortaya çıkabilirler. Bu hastalık tek tip olarak değerlendirilmez. Kişiden kişiye farklı özellikler gösterebilir. Bazısında sadece karın zarında küçük küçük kırmızı, mavi barut yanığı şeklinde bulgular gözükürken, kimisinde yumurtalıklarında büyük boyutlara ulaşabilen kistler yapabilir. Yine bazı hastalarda da yüzeysel endometriozis denilen yapılar, bazen 5 mm den fazla bir derinlikte, yerleştikleri organın içine yerleşir ve kadın doğum hekimlerinin rethoperiton olarak adlandırdıkları alanlara doğru gelişim gösterirler. Bazen bağırsak duvarına yerleşerek, bağırsak içini döşeyen ve mukoza olarak adlandırılan zara kadar ilerleme gösterirler. Bunlara da derin endometriozis denilmektedir.
Endometriozis hastalığının kendinde olup olmadığı konusunda endişe duyan hastalar iki grupta toplanabilir. Bir ağrıya bağlı şikâyeti olan hastalar ki, bunlarda en sıklıkla dismenore, yani ağrılı adet görme en önde gelen başvuru sebeplerinden birisidir. Ancak bunu şurada özellikle belirtmek lazım, çoğu genç kız ilk adetinden itibaren bir miktar ağrı çekebilir ve bu durumlara primer dismenore adı verilmektedir. Bu hastalar çok fazla görülmemektedirler.
Kadın doğum hekimleri için önemli olan önceden adetleri ağrısızken daha sonraki dönemlerde adetlerinin ağrılı hale gelmiş olması, yani sekonder dismenore denilen guruptur. Dolayısıyla endometriozis bu gruptaki hastalarda, yani sonradan ağrılı adetleri başlayan hastalarda düşünülecek ilk tanılardan bir tanesidir. Bunun dışında ağrının her zaman adetle olması da gerekmemektedir. Bazen kronik yani uzun süredir devam eden ağrılar şeklinde kendisini gösterebilmektedir. Geçmeyen ağrı şeklinde de, kronik kasık ağrısı şeklinde de belirtiler verebilmektedir. Endometriozisin ağrı dışındaki bir diğer belirtisi de infertilite adı verilen hamile kalamama sorunudur.
Endometrioziste endometrium tabakasının olması gereken yerlerden farklı yerlere yerleşmesi halinde yerleşmenin gerçekleştiği yerde dokuların fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir, örneğin endometrium tabakasının farklı yerde yerleşmesi halinde üzerine birde hamilelik gelişince embriyo denilen çocuğun yerleşim yerinde gömülme sorunu ortaya çıkabilir. Tüplerde yerleşim halinde hastalığın ileri formlarında tüpleri tıkayarak, tüplerdeki hücrelerin birbiriyle ilişkisini de bozarak kısırlığa yol açabilir. Endometriozis çocuk sahibi olabilmeyi engelleyebilen bir hastalıktır.
Endometriozisin nasıl ve ne zaman tedavi edilebileceğine dair tek tip bir tedavi söz konusu değildir. Kadın doğum hekimine başvuran hastanın şikâyetleri, bulguları ve araştırma sonuçlarının değerlendirmesine göre teşhis ve tedavinin uygulanması gerekmektedir. Hastanın yakınması ağrı ise, ağrıya yönelik ilaç tedavilerine öncelikle vermek gerekmektedir. İlaç tedavisine yanıt vermeyen bazı hastalarda, özellikle nodülleri olan hastalarda cerrahi yaklaşım gerekebilmektedir.
Yumurtalıklarında kist oluşan hastalarda cerrahiyi mümkün oldukça geciktirmek gerekir. Eskiden bu hastalar kanser kuşkusu ile hemen ameliyata yönlendiriliyordu. Bunlardaki kanser gelişme oranının bugün çok yüksek olmadığı bilinmektedir. Ayrıca bu hastalarda yapılan cerrahi girişimler ile yumurta rezervleri azalmakta, bu kişilerin erken menopoza girerek belki de çocuk sahibi olmaları engellenebilmektedir. Hastanın yaşına, çocuk sahibi olma isteğine göre tedavinin planlaması gerekmektedir. Cerrahi girişimin hastaya göre seçilmesi gerekir.
Bu hastalık doğumdan üreme çağına kadar görülen bir hastalık değildir. Ancak kişilerde hastalığın oluşmasında genetik yatkınlıklar söz konusu olabilir ve bu hastalık östrojen hormonu ile bağımlı bir hastalıktır. Medikal tedavide ise yalancı gebelik veya yalancı menopoz oluşturmak gibi iki ayrı tedavi yaklaşımı söz konusudur.
Evlenen çiftlerde üremenin işleyip işlemediğini görmek için yani infertilite, diğer adıyla hamile kalamama konusunda; kadınlar bir yıllık düzenli ilişkiye rağmen gebe kalınamıyorsa mutlaka bir hekime başvurmaları gerekmektedir. Hekime başvurmalar konusunda gecikmeler ise bireyleri gebe kalma ihtimallerini her geçen gün ortadan kaldırabilmektedir ve bu kayıp bireyin yaşına göre de değişim göstermektedir. 35 yaş üzerindeki bireylerde gebe kalamama süresi 6 ay kadar bekledikten sonra tedavi, 40 yaş üzeri bireylerde ise daha kısa süre beklemeden sonra tedavi planlanması önerilmektedir. Aksi takdirde bireyler ileride gebe kalma şansını kaybedebilirler.
Polikistikover sendromu yine üreme çağında görülen bir hastalık ve kökeni kız çocuklarının yaşamına doğduğu andan itibaren genetik kodlarla yerleşiyor. Bilindiği üzere polikistikover sendromu olan annelerin çocuklarında bu hastalığın görülme riski oldukça yüksek. Bu hastalığın gelişmesinde yine üreme çağına kadar olan beslenme alışkanlıkları, çocuğun obez olması bir risk faktörüdür. Özellikle yağ dokusunun ve insülin direncinin artması bu hastalığın gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Bu hastaların overleri, yani yumurtalıkları normalden daha büyük görülmektedir ve yumurtalıkların çalışması ile hormon üretimlerinde bozukluklar görülmektedir. Bu hastalarda erkeklik hormon seviyeleri normal kadınlara göre biraz daha fazla olmaktadır ve bunun neticesinde yumurtalar olması gerekenden daha az değildir.
Polikistikover hastalığının adından da anlaşılacağı üzere bu kişilerin çok sayıda yumurtaları vardır ama bu yumurtalar dominant folikül adı verilen 2 cm’lik olgunlaşma düzeyine ulaşamamaktadır. Bu kişiler düzenli olarak yumurtlama fonksiyonunu gerçekleştirememektedirler. Bunun sonucunda da hastalarda sık sık görülen adet düzensizlikleri, adet görememe ve erkeklik hormonunun yüksek olmasına bağlı androjenin bulgular (erkek karakterlerine benzer bulgular) görülmektedir.
Adet düzenleri bozulan bu hastalarda gebe kalmada gecikmeyle karşılaşılmaktadır. Bu hastalık tüm vücut sistemini de ilgilendiren metabolik bir hastalıktır ve bu hastaların büyük bir kısmında obezite ile %50-60 oranında hastada insülin direnci olduğu da görülmektedir. Kadın sağlığı hekimleri bu hastalara uygun tedavileri vermez iseler bu hastalarda gelecekte şeker hastalığı ile karşılaşma durumları söz konusudur. Yine bu hastalarda kalp damar hastalıklarının da daha fazla görüldüğü gözlemlenmektedir. Bu hastalarda adet düzensizlikleri uzun süre devam ederse rahmin içerisini döşeyen endometrium zarı ile ilgili endometrium kanseri gelişme riski de söz konuşur.
Bu hastalığın yönetiminde kişilerin yeme alışkanlıkları, yaşam tarzı değişiklikleri ve kilo kaybı çok önemlidir. Kilo verdiklerinde adetleri düzelebilir. Kendi kendilerine gebe kalabilirler. Eğer kilo kaybı da çözüm olmuyorsa o zaman hastanın şikâyetine yönelik tedaviler yapmak gerekmektedir. Kişinin çocuk sahibi olma isteği yoksa o zaman koruyucu tedavi ile kıllanma gibi şikayetlerini engelleyici tedaviler önerilmektedir.
Halk arasındaki doğum kontrol hapı olarak bilinen ilaç polikistikover hastalığı tedavisinde kullanılmaktadır. Onun dışında adet düzenlemek için yine progesteron içeren hapları kullanılabilmektedir. Eğer kişinin çocuk doğurma istemi var ise, hamile kalmaya yönelik ilaç tedavisi içeriği ise bambaşkadır. O zaman kişinin yumurtlamasını geliştirici ilaçlar verilmektedir. Bu ilaçlara yanıt alınmaz ise ve kilo fazlası varsa insülin direncinin kontrolüne yönelik ilaçlar tedaviye eklenmektedir. Daha ileri durumlarda enjeksiyon ile yapılabilen çeşitli ilaçlar tedaviye eklenebilmektedir. Bunların hiçbirinden sonuç alınamıyorsa bireyler tüp bebek tedavisine yönlendirilmektedir.