Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Göz Hastalıkları AD Öğretim Üyesi
Retinanın merkezinde keskin görmeyi sağlayan, en fazla görmeye ait hücre bulunan makula denilen bir bölge vardır. Bu bölgedeki sorunlar hastalarda görmede azalma, bulanık görme, dalgalı görme, cisimler görülmesi halinde büyük ya da küçük görme şeklinde şikâyetlerle hastalar göz hekimlerine başvurabilmektedirler. Retinanın tüm bölgelerinin etkilendiği durumlarda ise retinanın ana atardamarının veya ana toplardamarının tıkanması durumunda hastalarda ani görme kaybı gelişebilmektedir. Sistemik hastalıklar, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, retinanın kalıtsal hastalıkları, patolojik miyopi denilen durum, travma ve yaşlanma retinada değişikliklere yol açabilmektedir. Bazen uzun dönem kullanılan ilaçlar retinada birikim yaparak uzun dönemde şikâyetlere ve bulgulara yol açtığı gözlemlenmektedir.
Diyabet ve hipertansiyon retinayı olumsuz yönde etkilemektedir. Diyabetik retinopati 20- 65 yaş arasındaki hastalarda en çok görülen görme kaybı sebebidir. Burada diyabetin süresi de çok önemlidir. 5 yıllık bir hastada %5 retinopati görülürken 30 yılda bu oran %90’lara çıkabilmektedir. Diyabet ilerledikçe sonuçlar daha da ağırlaşabilmektedir.
Diyabet retinadaki damarları etkilemekte ve yapısını bozabilmektedir. Özellikle küçük damarlarda sızıntılar yapabilmektedir. Damar duvarını bozduğu için damarın geçirgenliği artmakta, kanamalar ya da şişlik oluşabilmektedir. Görme noktasındaki ödem, görme keskinliğini azaltmaktadır. Damarlarda küçük baloncuklar oluşabilmekte, bu da damar duvarından sızıntıları artırabilmektedir. Bir başka risk ise damar bozukluğunun pıhtılaşmayı kolaylaştırmasıyla gelişen küçük damarların tıkanıklıklarının retinanın bazı alanlarının beslenmesini bozabilmesidir. Buna beslenme bozukluğu anlamında iskemi adı verilmektedir.
Beslenmesi bozulan retina alanlarında, retina beslemek istediği alanlar içi yeni damarlar oluşturmaya başlar. Oluşan bu yeni damarlar hassas ve kanamaya meyillidirler. Gözün iç kısmında oluşan kanamalar görmeyi bozabilmektedir, göz damarlarındaki tıkanıklıklar bazen kendiliğinden açılabilse de, bazen de cerrahi müdahale gerekebilmektedir. Göz uzmanlarının hedefi bu seviyeye gelmeden önce diyabetik retinopatiyi saptayıp tedavi edebilmektir. O nedenle hastaların rutin göz muayenesi olması çok önemlidir.
Sarı nokta retinada görmeyi sağlayan hücrelerin en yoğun olduğu, en keskin görmenin olduğu ve maküla adı verilen yerdir. Bu bölgeye sarı nokta denmesinin sebebi, içerdiği sarı lütein pigmentinden kaynaklanır. Hastalık aslında yaşa bağlı makula dejenerasyonu, makulanın ilerleyici bir şekilde bozulmasıyla karakterize bir retina hastalığıdır.
Sarı nokta hastalığına bazen hastanın vücudundan önce gözünün yaşlanması da denilmektedir. Sarı nokta hastalığı başlıca kuru tip ve yaş tip olarak ikiye ayrılmaktadır. Hastaların büyük bir çoğunluğu kuru tip olarak görülmektedir. Genelde, önce kuru tip sarı nokta hastalığı yavaş ve ağrısız ilerleyen şekilde görülürken, yaş tip sarı nokta hastalığı kuru tipin görüldüğü bireylerde, daha ileri safhalarda görülmektedir. Kuru tip sarı nokta hastalığında görme kaybı çoğunlukla yıllar içerisinde yavaş olarak gelişmesine rağmen, yaş tipte ani ve ciddi görme kaybı gelişmektedir.
Yaşa bağlı makula dejenerasyonu hastalığını tamamen ortadan kaldıracak etkinliği kanıtlanmış bir tedavi yöntemi yoktur. Tedavi hastalığın gidişatını yavaşlatmak veya durdurmak ve yaşam kalitesini arttırmaya yöneliktir. Kuru tip sarı nokta hastalığında çeşitli vitamin, mineral takviyeleri ve antioksidan özelliğe sahip olan ilaçlar kullanılmaktadır. Yaş tip sarı nokta hastalığında ise hastalığın seyri daha ağır ve görme kaybı daha hızlıdır. Tedavi edilmediği takdirde bulgular ağırlaşır, kanamalar görülmeye başlar ve son aşamada ciddi görme kaybına sebep olabilir. Mevcut görme düzeyinin korunması, görme kaybının ilerlemesinin durdurulması için erken evrede tedaviye başlanması önemlidir. Günümüzde yaş tip sarı nokta hastalığında sızıntı ve kanamalara neden olup maküla hasarı yapan yeni damar oluşumunu engellemek için çeşitli ilaçların göz içine düzenli enjeksiyonları yapılmaktadır. Tedaviler ilk kez başladığında 1 ay arayla 3 kez, daha sonra hastalar periyodik aralıklarla kontrole çağırılarak ve gerektikçe tedaviye devam edilir.